6 Mart 2022 Pazar

Kovboyun Kusursuz, Psikopatın Duygusal Dünyası: A Perfect World

Clint Eastwood'u birçoğumuz İyi Kötü ve Çirkin, Bir Avuç Dolar ve Birkaç Dolar İçin gibi Western filmlerindeki oyunculukları ile tanırız. 

2008 yılına kadar açıkçası ben de yönetmenlik kariyerini çok bilmiyordum. Lisans yıllarımda Denizli'de film dükkanında (namıdiğer CD'ci) çalışırken Gran Torino filmi sinemaya girmişti. O dönemler en çok sattığımız filmlerden biriydi. Clint Eastwood filmin hem yönetmeni hem de başrol oyuncusuydu. Daha sonra önceden izlediğim ve Clint Eastwood'un başrollerden birini canlandırdığı Milyon Dolarlık Bebek filminin de aynı zamanda yönetmeni olduğunu öğrendim ve aslında hiç de azımsanamayacak oranda başarılı olduğunu fark ettim. Clint Eastwood yönetmeni olduğu filmlerde aynı zamanda oyuncu olarak yer almayı da seviyordu. Öyle Tarantino tarzı bir iki sekansta görünme şeklinde de değil; baya başrol ya da başrolü bile geride bırakan yerleşik roller. Amerikalıların deyimiyle sıkı bir oldfart.    

Clint Eastwood'un yönettiği bana göre en sıra dışı filmlerinden biri A Perfect World. 

Teksas'ta hapishaneden kaçan bir mahkum olan Butch (Kevin Costner), psikopat bir mahkumla beraber yollara düşer. Tenha bir bölgede çalacak Ford araba ararken arkadaşının bir evi basıp kadına tecavüz etme girişimiyle olaya müdahale etmek zorunda kalır. Mahalleli ayağa kalkınca kadının 8 yaşındaki oğlu Philip'i (T.J. Lowther) kaçırmak zorunda kalır. Butch Güneybatı Amerika'da küçük Philip ile kolluk kuvvetlerinden kaçtıkları bir maceraya girişirler. Bu sırada hükümlü ile tutsağı arasında şaşırtıcı bir bağ gelişir. Burch aslında kötü bir insan değildir. Ya da kendi deyimiyle o kadar da kötü değildir. Burada yorum seyirciye kalmış. 

-İki kere adam öldürmek zorunda kaldım: Biri annemi incitmişti, diğeri de seni.

 Burch'un Philip'e verdiği cevap buydu. Film bir yandan Hollywood'un birçok filmindne alışık olduğumuz üzere Amerika'nın çeşitli markalarının (Pepsi, Coca Cola, Ford, Chevrolet) reklamını yaparken bir taraftan da yasaları ve hukuk sisteminin bazı açıklarını eleştiriyor. Onurlu bir Teksas Korucusu olan Red Garnett (Clint Eastwood), Butch'ın aslında iyi gibi olduğunu anlıyor, ancak yine de yasalara karşı görevi ve çocuğu koruma arzusu ile onu takip edip gerekeni yapması gerekiyor. Diğer taraftan Butch Philip'i kaçırıyor ancak aslında film ilerledikçe anlıyoruz ki o aslında Philip'i tutsak etmiyor, tutsak gibi yaşadığı hayattan azade ediyor. Zira çocuğun annesi katı bir Yahova Şahidi müridi ve çocuğunu birçok noktada kısıtlamış durumda. Amerika'da ve Avrupa'daki Yahova Şahidi gerçeği ile 90'larda yüzleşmeye başlamıştı ABD. Bunun sinemaya yansımasının güzel bir örneği A Perfect World. 


Ezcümle açıkçası bana göre epey hafife alınmış ve gözden kaçmiş bir film A Perfect World. Kevin Costner Butch Haynes Rolünde harika bir oyunculuk çıkarmış. Gerçek hayatta 7 çocuğunun olmasının da etkisiyle olsa gerek bana göre kariyerinin en iyi performansını bu filmde gösteriyor Kevin Costner. Diğer taraftan Clint Eastwood da hem performansıyla hem de bu tarz bir filmin yönetmeni olmasıyla oldukça şaşırtıyor bizi. 


27 Aralık 2021 Pazartesi

Titanik Bir Vücut Korkusu - Titane Filmi

"Love is a dog from hell", Alexia'nın göğsündeki dövme, ona yaklaşanların başına geleceklerine dair bir ipucu aslında. Filmde çoğu insan bu kırmızı bayrağı görmezden geliyor. Alexia'yı bir çeşit Charles Bukowski, Emrah Serbes ya da Hakan Günday hayranı modern cool persona görüyorlar. Filmin introsunda gözümüze sokulan bir mesaj var: Alexia sorunlu ve ihtiyatla yaklaşılması gereken biri ancak onu kesinlikle "anlamıyorlar". Alexia, vahşi ve takıntılı bir katil striptizci. 
 
Fransız yönetmen Julia Ducournau'nun daha önce Raw filmini seyretmiştim ve nasıl bir kafa yapısına sahip olduğunu biliyordum aslında ama Titane filmini izlerken daha derin felsefik anlamlar yükledim. Belki de benim çıkarımımdı sadece. Arabalara olan obsesif yakınlığı ile ülkemizdeki otomobile olan  sorunlu ve birçok psikolojik tarafı bulunan bakış arasında benzerlik kurmak mümkün sanki. 

"Titane", adını çocukken araba kazasından sonra Alexia'nın kafatasına takılan titanyum plakadan alıyor. Ducournau'nun ilk uzun metrajlı filmi "Raw"da olduğu gibi, "Titane" de de vücudun hassaslıkları, kırılganlıkları ve dürtüleri, açgözlü ameliyeleri ve kolektif "biz"in tüm bunlarla nasıl başa çıkmaya çalıştığı konuları işlenir. Verilen mesaj anlaşılan kontrol edilemezi kontrol ve tedavi edemeyeceğimizdir. Film, içerdiği görsel yönden tatmin-rahatsız-provoke edici, bazen de gerçekten komik sahnelerinin yanında birçok sahnesinde 'düşünmeye' teşvik ettiği sahneleriyle de son derece felsefik bir film.

Alexia'nın "sorunu" her ne ise (ki birçok yönden sorunlu) aslında kafatasının çatladığı ve sonrasında ameliyatla platinin eklendiği o trafik kazasından önceye dayanıyor. İntroda hareket halindeki araçla son derece uyum içinde, ağzından motor devir sesleri çıkararak babasına dik dik bakan ölü gözleriyle "haşarı" çocuk görüntüsü sergiliyor. Sorun çıkarmaya çalıştığı ve hatta belki de arabanın çarpmasını istediğini düşündürüyor. Yarı tıraşlı kafasının etrafında zımbalanmış yara izleriyle hastaneden çıkar çıkmaz da kollarını arabaya doluyor ve camı öpüyor. Coşkulu bir kavuşma... 

Yıllar sonrasına geçiyoruz: Alexia (Agathe Rousselle), kafası hala yarı tıraşlı ve özellikle yaralı kısmı ön plana çıkarılmış bir şekilde, araba gösterilerinde striptiz yaparak geçimini sağlıyor. Yalnız ve ürkütücü bir figür, hatta onu arabasına kadar takip eden agresif bir erkek hayranını beklemediğimiz bir şekilde öldürdüğünde kesin kanaat getiriyoruz nasıl biri olduğuna. Bundan daha şaşırtıcı olan ise gecenin ilerleyen saatlerinde, cadillac bir arabayla coşkulu ve ateşli bir buluşma gerçekleştirmesi oluyor. Evet, bu gerçekten cinsel bir buluşma oluyor ve arabadan hamile kalmasıyla sonuçlanıyor. Kafası titanyum kaplı Alexia, karnı her geçen gün daha da belirginleşirken, göğüslerinden motor yağı sızmaya başlıyor, duşta vücudundan siyah yağ akıyor. Bedeni artık onun kontrol edemeyeceği ve ondan müstakil bir yolculuk halinde. 

Bu arada, cinayetlere devam eder. Alexia amansız bir katildir. Bizim şahit olduğumuz ve resimlerden gördüğümüz cinayetler aşırı derecede korkunç. Tam anlamıyla katliam yaptığı bir sırada arkasında tanık bırakır ve kaçmak zorunda kalır. Adrien adındaki ünlü kayıp bir çocuğun bugün nasıl görüneceğinin bilgisayar tarafından oluşturulmuş bir görüntüsünü gördüğünde, Alexia'nın aklına parlak bir fikir gelir. Tereddüt etmeden kendi burnunu kırar (bu sahneyi izleyemedim), göğüslerini ve hamile karnını bağlar ve bir karakola giderek kendini uzun süredir kayıp olan Adrien olarak tanıtır. Böylelikle absürt ve komik bir olay örgüsü ile birlikte filmin ikinci yarısına geçiliyor. Alexia ikinci yarıda ilkinden çok farklı bir görüntü sergiliyor. Adrien'in babası Vincent, oğlunu gördüğünde gözyaşlarına boğulan, Alexia'nın cılız ve şekilsiz babasının aksine kaslı vücuda sahip bir itfaiye şefidir. Geceleri tek başına çılgınca spor yapıyor, kendi kendine steroid kürlerine girip kendi kendine iğneler vuruyor. Ama hiçbir şey göründüğü gibi değil. Vincent onun gerçek yüzü değğil, tıpkı Alexia'nın (ya da Adrien'ın) olmadığı gibi. İtfaiyecinin evi, maço, yarı giyinik erkeklerin kadınsız bir dünyası ama yine de dekor son derece cinsiyet kodlu: İç aydınlatma yumuşak neon pembe renginde, banyo fayansları parlak pembe.

Alexia aslında bir karakter değil bir metafor. Savaş ya da kaç (Cadillac'ın babası olduğu bir bebeğe hamile olsa da) felsefesinin vahşi gözlü bir kişileşmesi bence. Ama Vincent gerçek bir karakter. ancak Vincent Lindon'un iki yüzü var. Vincent ve Lindon. Lindon  meseleye derin bir içgörü katıyor ve bu kasların altında kabaran kafa karışıklığını ve küçük çocuğun korkusunu ortaya koyuyor. Metaforlar çok yönlü ve Ducournau, bunları akıllıca ve akıcı bir şekilde sunuyor. Bilinçaltımıza farklı mesalar gönderiyor.

Her ikisi de (Alexia ve Vincent) bedensel benliklerini kontrol etmek için mücadele ederken alışkanlıkla kendi yansımalarına bakan Alexia ve Vincent'ın değişen bedenleri arasında düzgün bir simetri var. Alexia asi vücudunu bandajlarla sararken, Vincent yaşlılığa öfkelenerek iğnelerle kendi kendini tedavi ediyor. Her ikisi de uslu durup laf dinlemeyi reddeden bedenlerde yaşıyorlar; her ikisinin de gideremeyecekleri yoğun duygusal ihtiyaçları var.

Özetle Titane, koşulsuz sevgi derisinin altına girmek-sızmak için korku terimini kullanan bir masal.