20 Aralık 2018 Perşembe

Truva ve Priam Hazinesi - Moskova Puşkin Müzesi

Rusya'da doktora tezi araştırmalarım için gittiğim Moskova'da ilk uğradığım yerlerden birisi Puşkin Müzesi'ndeki Truva Hazineleri bölümü olmuştu. Bu yazıdaki resimlerin tamamı Puşkin Müzesi'nde tarafımca çekilmiştir.   


Paylaşılamayan Hazineler
M.Ö. VIII. Yüzyılda Anadolu topraklarında doğmuş Homeros, İlyada ve Odysseia adlı iki önemli yapıt kaleme aldı. Ana konusu Mikenliler ve Truvalılar arasında vuku bulmuş olan ve Homeros’un 10 yıl sürdüğünü belirttiği Truva Savaşı olan eserler günümüzde batı edebiyatının yapı taşları olarak kabul edilirler. Akhilleus, Hektor ve daha birçok kahramanın yaşamlarını yitirdikleri bu savaş, Homeros’a göre sadece bir kadın yüzünden çıkmıştı: Miken kralının kardeşi Menelaos’un karısı Helen (Wood, 1998: 15).

Puşkin Devlet Güzel Sanatlar Müzesi

Aşk, nefret savaş ve intikam hikâyeleriyle dolu Homeros’un Truva’dan ve Truva Savaşından bahsettiği İlyada eseri batı edebiyatının ilk destanı, olarak kabul edilmektedir. Bu savaşın gerçekten de yaşanıp yaşanmadığı günümüzde dahi tartışmalı bir konudur ancak Homeros’un ve sonrasında özellikle Yunan tragedya yazarlarından Romalı yazarlara kadar pek çok kaynaktan toplanarak günümüze kadar anlatılagelmiştir. Bu efsanenin gelişimi, arkeoloji tarafından çözülmesi neredeyse imkânsız bir gizeme dönüştüğünden, Truva’ya ve hikâyesine olan bu romantik sadakatin yok olması söz konusu değildir (Burn, 2009: 47-48). Tarihte birçok liderin başarılarından sonra ‘’Truva’nın intikamını aldık’’, ‘’Hektor artık rahat uyuyabilir’’ sözlerini sarf ettikleri iddiaları mevcuttur. Bunlara Büyük İskender, Fatih Sultan Mehmet ve Mustafa Kemal Atatürk örnek verilebilir (Afyoncu, 2009: 23-24).



Moskova Puşkin Müzesindeki Troia hazinelerinden biri. Troia'da Hazine A'da bulundu. Priam'ın Schiliman son hazineleri üstünde saklayarak Çanakkale gümrüğünden Atina'ya kaçırırı. Troia'nın farklı yerlerinde bulunan hazineleri tek bir büyük hazine buluntusu gibi 5 Ağustos 1873'te gazetelerde yayınlar ve Atina'daki hazine davası ve hazinelerin daha sonra İngiltere, Almanya ve Rusya'ya kadar uzanan macerası böylece başlamış olur. 

Tarihsel gerçeklik olarak dayandırıldığı yer ne olursa olsun, Truva, dünya tarihinde ve edebiyatında günümüze kalan en önemli hadiselerden birisidir. Coğrafi bölge olarak Truva, birbirine geçmiş mitolojik olaylar ve kahramanların anlatıldığı, oldukça romantik mitlerin yer aldığı eserlerle anılmış olsa da aslında anlatılanların perde arkasında insana dair öyküler ve bu öykülerin bizi götürdüğü tarihi gerçekler vardır. Nitekim Heinrich Schliemann, Homeros’un bu destan kitabından yola çıkarak günümüz Truva antik kentini ortaya çıkarmıştır. Schliemann ne arkeolog ne de bir bilim adamıydı. O, profesyonel eser toplayıcıdan başka bir şey değildi. 


Priamos Hazinesi ile Sophia Schliemann. Günümüze Moskova Puşkin Müzesi'nde

H. Schliemann, 1870 yılında Osmanlı Devletinden izin almaksızın kazılar yapmış, 1873’te ‘’Priamos’un Hazinesi’’ olarak adlandırdığı 8830 eser buldu. Schliemann, defineyi Osmanlı yetkililerinden saklayarak Atina’ya kaçırmıştı. Genel olarak ‘’Truva Hazineleri’’ olarak bilinen bu altın ve gümüş eserlerin çoğu günümüzde Rusya’da Puşkin Müzesi’ndedir (ГМИИ им. А.С. Пушкина). Çanakkale Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Avrrupa ve ABD’nin çeşitli müzelerinde de eserler mevcuttur (Tekin, 2010: 45).  


Schliemann’ın hazineleri bulması Truva antik kentine olan ilgili iyice arttırdı ve günümüze kadar gelen kazı ve araştırmaları önemli bulguları ortaya çıkarmıştır. Kazı çalışmaları ve yüzey araştırmaları ile elde edilen maddi kültürün yanında Truva’yı önemli kılan en önemli ikinci unsur yukarıda bahsedildiği gibi batı dünyasının edebi hafızasında bıraktığı etkilerdir. 


Günümüz batı dünyası, edebi, hukuki, sosyal, dini ve idari anlamda birçok yönden Roma İmparatorluğunu örnek almaktadır. Mitolojinin Roma toplumuna bir kimlik ve bir geçmiş hazırlamada önemli olduğu biliniyor. Roma için önemli mitolojik olaylardan biri, Roma’nın Troia ile olan veya kurulan geçmişteki bağıyla ilgiliydi. Aeneis, Roma mitolojisinde önemli bir yer tutar ve Roma imparator kültü ile çok yakından alakalıdır. Bu eserde Aeneas, Caesar ile Augustus’un akrabası olarak gösterilmiştir ve bu son derece önemli bir durumdur. Aeneas’ın tanrısal bağları ve dindar kimliği bu imparatorlara dini – politik anlamda yardım sağlamıştı. Aeneas, İlyada’da adı geçen kahramanlardan birisi. Babası Truva kralı Priam’ın kuzeni olarak görülür. Homeros’un İlyada’sında Truva’lı Aeneas’ın önünde büyük bir gelecek vardır; Truva savaşı sonucunda kent yanarken tanrı Poseidon onu savaş alanından kurtarmış, kendisinden ve soyundan gelecek olanların kral olacakları kehanetinde bulunmuştur (Gardner, 2012: 23). 

  

Troia geleneği ve geçmişi Iulius soyunun politik anlamda ilgisini çekmişti ki böylece Roma tarihini şanlı (?) Yunan tarihiyle birleştirmişlerdi. Vergilius’un en ünlü eseri olan Aeneis 12 kitaptan oluşmakta olup, Aeneas’ın Troia’dan kaçışından İtalya’da yeni bir yurt edinme süreci ve Roma’nın kuruluş yılları anlatılmaktadır. Destanda Troia ile Roma arasındaki bağ vurgulanmakta, Aeneis, ‘’Roma’nın ulusal destanı’’ olarak kabul edilmektedir. (Tekin, 2010: 28). Destanda Troia Savaşı’ndan sonra Troialı prens Aineas, oğlu Askanios ve babası Ankhises’i yanına alarak Truva’dan kaçmış ve Latium’a yerleşmiştir. Daha sonra olaylar gelişir ve Aeneas’ın tanrılardan izin alarak nasıl Roma şehrini kurduğu anlatılır. 


Vergilius, Augustus’un soyunu dolaylı yollardan Truva’lı Aeneas’a bağlamıştır. Hatta eserinin bir yerinde Aeneas’ın babası Ankhises’in ağzından gelecek Roma soylarının başarılarını, dünyaya egemenliklerini anlattırarak gerçekten efsaneyi ve tarihsel gerçekliği bir potada eritmiş, hem kuvvetli bir eser ortaya koymuştur hem de Augustus’un egemenliği ve Roma’nın bekası açısından son derece önemli olmuş olan imparatorluk kültünün oluşumuna katkı yapmıştır. Böylece imparatorun, yaptığı icraatlara tanrısal bir görev olduğu izlenimi verdirilerek Roma düşüncesinde insanüstü bir şekle sokulmuştur. 



Yine Augustus, kendisini Roma’nın efsanevi kralı Romulus olarak göstermeye çalışmıştır. Aeneas’da ise Romulus’un soyu Truva’ya kadar dayandırılmaktadır. M.Ö. 44 yılında Roma’ya girdiği zaman başının üzerinde kutsallığının ve belki de seçilmişliğinin göstergesi olan bir hale belirmişti ve bu da onu Romulus gibi kutsanmış bir imparator yapıyordu. (Sevgi, 2006: 82). Truva’dan doğan ve Roma’da harmanlanarak Hıristiyanlığın yayılmasıyla bile etkisini devam ettiren bu düşünce Batı Avrupa’sında günümüzde bile halen devam etmektedir. 
  

Eserlerin götürülmesinin Osmanlı’nın can derdine düştüğü bir dönemde gerçekleştiği savı bir noktaya kadar kabul edilebilir. Osmanlı için zaten bir değeri olmayan birçok eserin götürülmesine mani olacak bir yönetim yoktu. Osman Hamdi Bey ilk başta bunu engellemeye çalışmışsa da sonrasında özel imtiyazlar sağlayarak eserlerin götürülmesine dahi engel olmamıştır. Bu nedenle bu dönem yeniden daha geniş bir şekilde incelenmelidir. Avrupalıların ‘Biz götürmeseydik mermerler kireç ocaklarında eritilirdi’ tezi ise tamamı ile safsatadan ibarettir. Çünkü 16. yüzyıl gezginlerinin çizimlerinde Osmanlı tebaası bu eserlerin yanında ve etrafında resmedilmiştir. Eserler tamamen sağlamdır ve zarar verilmemiştir. Eğer bu eserler zarar görmüş olsalardı, Avrupalılar kendi müzelerine nasıl taşıyacaklardı? 
Anadolu yıllar boyunca bir talan coğrafyası olmuştur. On binlerce yıllık kültürel birliktelik ve kalıntılar bir anda eser toplama yarışına girmiş olan Batılıların gözünde “metalaşmış”, bu “sanat eserleri” imparatorluklarını yüceltecek “ganimet” olarak tanımlanmıştır. Bugün elimizdeki en önemli tez I. Meşrutiyet’in ilanıdır. I. Meşrutiyet ile Osmanlı İmparatorluğu’nda ilk kez tam olmasa da anayasal bir sistem kurulmuş olması padişahın izin verme iradesinin de önünde bir engeldir. Bu konu araştırmaya ve üzerinde çalışılmaya muhtaçtır ve bu tez doğrulanabilirse eserlerin götürülmesini sağlayan tüm izinlerin iptali Uluslararası Mahkeme’de sağlanabilir.
























KAYNAKÇA
Afyoncu, E. (2009). Truva'nın İntikamı. İstanbul: Yeditepe Yayınevi.
АКИМОВА, Л. И. Троя и Шлиман. Москва—Милан, 1996.
Burn, L., & Tokdoğan, N. (2009). Yunan mitleri (Çev.Nagehan Tokdoğan). Phoenix Yayınevi.
ЕГУНОВ, Андрей Николаевич. Гомер в русских переводах XVIII-XIX веков. Индрик, 2001.
Gardner, Jane F., (2012). Roma Mitleri, (çev. Salim Korkmaz), Phoenix Yayınevi.
Sevgi, P. (2006). ‘’Augustus dönemi Din ve Din Propagandası’’  Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
Tekin, O. (2010). Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş. İletişim Yayınları.
Wood, M. (1998). In search of the Trojan War. University of California Press.
Гиндин, Л. А., & Цымбурский, В. Л. (1996). Гомер и история Восточного Средиземноморья. Восточная Литература.
Aslan, RÜSTEM, Schliemann Priamos Hazinesi'nin Bulunması ve Türkiye'den Kaçırılması, Aktüel Arkeoloji, Eylül-Ekim 2015, ss. 46-58.