28 Haziran 2015 Pazar

DAĞISTAN

Dağıstan, Kafkasya’da bulunan Adige, Karaçay-Çerkes, Kabardin-Balkar, Kuzey Osetya, Çeçenistan, İnguş gibi Rusya Federasyonu’na bağlı cumhuriyetlerden birisidir. Adından da anlaşıldığı üzere oldukça dağlık bir coğrafyaya sahip olan Dağıstan’ın doğu sınırı boyunca kuzeyden güneye Hazar Denizi’nin dar sahili uzanmaktadır. Batı tarafları ise yer yer 4.000 metreye ulaşan dağlarla kaplıdır. Bunlar, masallara da konu olan meşhur Kaf Dağlarıdır. Güneyinde ve gineybatısında Azerbaycan ile komşu olan Dağıstan, doğudan ise Gürcistan ve diğer bir Kuzey Kafkasya cumhuriyeti olan Çeçenistan ile sınırdır. Dağıstan'ın başkenti Mahaçkale ile Çeçenistan'ın başkenti Grozny arası yaklaşık 3.5 saattir.

Dağıstan'ın da içinde yer aldığı Kuzey Kafkasya


Yüzlerce ırmağa sahip Dağıstan'da iki ana ırmak sistemi vardır. Bunlardan en önemlisi olan Sulak, dört Koysu’nun birleşmesinden oluşmaktadır: Gazi Kumuk, Kara, Avar ve Andi Koysular. Sadece Andi Koysu Dağıstan’ın sınırları dışında doğmaktadır. Bütün bu ırmaklar, dağlara paralel olarak Kuzey ve Kuzey-Doğu yönünde akarlar. Olağanüstü derinlikte ve darlıkta akan nehirler ve ırmaklar, dağlardan sonra Dağıstan’ın özelliklerinin şekillenmesinde önemli bir rol oynayan ikinci coğrafi oluşumlardır. Diğer ırmak sistemi olan Samur, güney Dağıstan’da özellikle doğu yününde akar. Irmağın alt tarafı, Dağıstan Cumhuriyeti’nin Azerbaycan ile olan sınırını çizmektedir ve Rusya-Azerbaycan sınır kapısına adını vermektedir (Samur Sınır Kapısı). 


Samur nehri Rusya - Azerbaycan arasındaki vatansız topraktan akıp Hazar'a dökülür. Nehir, Rusya-Azerbaycan sınırını belirlemektedir. (Fotoğraf 10.01.2015'te çekildi). 


Coğrafi şartlar, tahmin edileceği üzere Dağıstan halklarının yaşamlarını birebir etkilemiştir. Bu etki halkların hem karakterlerine hem de sosyal yaşantılarına etki etmiştir. Tarihte Dağıstanlılar, yerleşim yerlerini seçerken her şeyden önce özellikle savunmaya uygun olmasını ön plana alıyorlardı. Bu yüzden yerleşim yerlerinin çoğu, yüksek bir tepenin üstünde veya bir tepenin ya da kaya parçasının karşısında kurulurken gerisinin de erişilmesi imkansız dik bir uçurumla emniyete alınmasına dikkat edilirdi. 

Yakıtların azlığından dolayı yerleşim sırasında göz önünde bulundurulan ikinci etken sıcaklıktı. Bu yüzden bütün köyler, kuzey taraflarını kayalar ve dağ sıralarını korumaya alırken, yönleri güneye dönük bulunuyordu. Böylece kışın güneş ışığından yeterince yararlanmayı sağlıyorlardı. Diğer bütün etkenler; içilecek suyun getirileceği yer ve yakınlarda işlenecek toprak parçasının bulunup bulunmadığı gibi şeyler, tamamen ikinci derecede kalıyordu.

Rusya Federasyonu’nun en güney kısmında yer alan Dağıstan Cumhuriyeti, Kafkaslar olduğu kadar tüm Rusya için de oldukça kilit bir konumdadır. Sırtını Kafkas dağlarına dayamış Hazar Denizini seyreden Dağıstan, sıklıkla Kafkasların giriş kapısı olarak anılmaktadır. Bir tarafında Hazar Denizi, diğer tarafında Kafkas dağları yer almaktadır. Dağıstan, Asya ve Avrupa’yı birleştiren bir köprü olarak görülmüştür.  Dağıstan’ın büyük bir kısmı dağlık araziden oluşmaktadır. Bölgenin ismi de zaten ‘’Dağlık Memleket’’ anlamına gelmektedir. Dağıstan, yaklaşık 50.000 km2 ‘lik bir yüz ölçümüne sahiptir fakat yüzün üzerinde millete ev sahipliği yapmaktadır. Bunların yaklaşık otuz tanesi bölgenin yerel halkları olarak görülmektedir. Geri kalanı ise tarihin değişik devirlerinde bölgeye geldi olarak bilinmektedir. Bölgededi başlıca milletler ise şunlardır: Avarlar, (bunlar Türk Avarlardan farklıdırlar, kendilerine özgü, Türk dil grubuna ait olmayan dilleri vardır), Kumuklar (Kumuklar Türk halklar olup, Oğuzların bir koluna mensupturlar. Divan-ı Lugat-it Türk'te bahisleri geçmektedir), Lezgiler, Darginler, Laklar, Tabasaranlar vd. 


Dağıstan'daki halk ve dil grupları


Güçlü bir imparatorluğun sınır ve etki alanında bulunan halkların vay haline. Bu halklar, büyük devletlerin arasında politik, askeri ve ekonomik olarak sıkışmış, büyük güçlerin doymaz stratejilerinin ideolojik, kültürel ve istilalarının kurbanları olmuşlardır. Çağlardan beri Dağıstan’ın halkları da istila, baskı ve yıkım kaygısı ile yaşamak zorunda kaldılar.

Dağıstan'ın Rusya Federasyonu'ndaki konumu. Rusya'nın en güneyinde yer alan özerk cumhuriyet, Rusya'nın en tarihi bölgesidir (Derbent Rusya'nın en eski kenti konumunda). Tüm Rusya'nın en güney noktası da yine Dağıstan sınırları içinde yer alan, ve Türkçe bir ada sahip olan базардюзю (Bazardüzü) 'dür. Aynı şekilde Rusya'nın en kuzey kesimi olan Taimir bölgesi'de Yakutistan içerisinde yer almakta ve burada da yine Dolgan Türkleri yaşamaktadır. Bu arada Taimir Rusya'nın en büyük yarımadasıdır. Yine ilginç bir şekilde Rusya'nın en yüksek noktası Kuzey Kafkasya'da Türkçe bir isme sahip olan ''Elbuz'' dur. 

İnsanlığın ilk çağlarından bu yana önemli bir yerleşim yeri olan Kuzey Kafkasların Hazar Denizi boyunca kuzeyden güneye uzanan, günümüzde Rusya Federasyonu’nun bir parçası olan Dağıstan’ın ilk çağlardan bu yana önemli bir yerleşim yeri olduğu bilinmektedir. Tarih boyunca Türkiye’nin kuzey batısındaki Balkanlar gibi kuzey doğusundaki Kuzey Kafkaslar ve onun içerisinde Dağıstan da birçok kavmin geçiş ve karşılaşma noktası olmuştur. Bu sebepten dolayı günümüzde Dağıstan’da onlarca farklı ırktan halk gruplarına rastlamak mümkündür. Dağıstan ile Türklerin ilişkisi m.ö. 4. Yüzyıla kadar gitmektedir. Ancak yoğun Türk etkisi Hunlar, Göktürkler, Hazarlar, Peçenekler, Kumanlar, Avarlar gibi Türk boyları vasıtasıyla olmuştur. Bu halklar batıya giderken belirli süreler veya sürekli olarak bölgede kalmışlar, bölgeden göç ettiklerinde de arkalarında kalıcı izler bırakmışlardır. 
Dağıstan bölgesinde tarihte  Hunlar, Göktürkler, Hazarlar, Peçenekler, Kumanlar, Avarlar gibi Türk boyları hakim olnuşlardır. En derin etkilerden birini Hazarlar bırakmıştır. 


Derbent'te kalenin yakınında bir mezar taşı. Üzerindeki sekiz köşeli yıldız bilindiği gibi Selçukluların sıkça kullandığı bir semboldür.

Derin bir Türk tarihi bulunan Dağıstan’ın asli unsurlarından olan Türk kökenli Kumuklar, Nogaylar, Karaçay-Balkarların varlığı nedeniyle Dağıstan’ın tarihi bir bakıma Türk tarihinin de bir bölümü olarak kabul edilebilir. Bölgenin kaderi Türk dünyası ile yakın ilişki içerisinde olmuştur. İslamiyetin kabulünden Çarlık dönemi Rusya-Dağıstan ilişkilerine, Sovyetler döneminden Sovyetler sonrası sürecine Dağıstan ile Türk tarihi hep yakın ilişki içerisinde olmuştur. Bu ilişkileri son derece karmaşık ve o kadar da yakın hale getiren önemli olaylar dizisi ise geçen yüzyıl boyunca Dağıstan da dahil tüm Kafkasya’dan Anadolu’ya gerçekleştirilen göçler olmuştur. Günümüzde bilindiği gibi Türkiye’de birçok Kafkas göçmeni yaşamaktadır. Kafkaslarda ise bu göç etmek zorunda kalmış ailelerinden haber alamayan binlerce kişi vardır. Sovyet dönemi sıkı yönetimi yüzünden onlarca yıl ne giriş ne çıkış yapabilmiş, Sovyetler dağıldıktan sonra da Türkiye’deki yakınlarının izini kaybetmiş ailelerin dramı göz yaşartmaktadır. 

Dağıstan'da Sovyet baskısından kaçıp Türkiye'ye gelen birinin Derbent'teki yakınlarına gönderdiği karpostal. Bugün Derbent'teki aile hala bu yakınlarını aramakta. ''Bizim belgelerimizde Türk yazardı eskiden; Sovyetler ya Rus, ya Azeri yazacaksınız ya da burayı terk edeceksiniz diyerek bu insanları asimile etmeye çalışmış yıllarca. Günümüzde hala bir Türk'üz diye haykırıyorlar.''

Dağıstan'da Osmanlı'dan kalan bir aile. Tüm zorluklara rağmen özlerini, kültürlerini ve dillerini korumuş olmaları, Osmanlı ve Türkiye aşkları gerçekten göz yaşartıcı. Türkiye'nin bu halklara karşı çok ciddi milli politika geliştirmesi gerekiyor. Derbent'te kütüphanede çalıan en soldaki Rena teyze: ''Çocuklarımız için uğraştık haftada 2 saatlik seçmeli Türkçe ders koydurduk fakat kütüphanemizde Türkçe kitap yok.'' diyor. Aksaray Üniversitesi Tarih Bölümü öğrencileri aralarında kitap toplayıp Derbent'e gönderdiler. Ne kadar mutlu olduklarını anlatmak çok zor.

Dağıstan halkının genel olarak Türklere karşı bir sempatisinin olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle son yıllarda oldukça popülerleşen Türk dizileri burada da oldukça yaygınca seyredilmektedir. Ortak din olan İslam muhakkak büyük bir birleştirici unsurdur. Fakat muhakkak ki aldıkları Rus eğitiminin etkisiyle Türklere ve Türkiye’ye karşı antipati besleyen insanlar da mevcuttur. Hatta Türk kökenli olan halklarda bile buna rastlamak mümkündür. 

Derbent'te Müslüman mezar taşları


Dağıstan’da Ruslar, bölgedeki etnik grupların alt kültürlerine ilişkin özelliklerini canlandırıp, toplulukların birbirleri arasındaki farklılıkları pekiştirirken; diğer yandan Rus kültür ve dilini ‘’birliği sağlayıcı unsur’’ olarak yerleştirmiştir. Bunun doğal sonucu olarak her etnik grup kendi alt kimliğini öne çıkararak bunu diğer topluluklara karşı bir çatışma sebebi, bir araya gelmeme gerekçesi addederken, ne hikmetse Rus dili ve kültürü noktasında herkes aynı çizgiye geliyordu. Ortadaki çıplak gerçeğin bilimsel tanımlamasının tam bir kültür emperyalizmi olduğunu açıkça söyleyebiliriz. Bugün Dağıstan’daki her millet kendini diğerinden daha üstün görmekte, herkes kendi milletinin çıkarları için hareket etmekte, ellerinde fırsat olduğunda kendi milletlerini devlet dairelerine atamaktadırlar ve bu durum da maalesef bölgede barış ve huzurun sağlanmasını oldukça zorlaştırmaktadır. Örneğin hali hazırda Dağıstan cumhuriyetinin cumhurbaşkanı bir Avar’dır ve onun hep kendi ırkının mensuplarını kayırdığı Dağıstan’da herkesin dilinde dolaşmaktadır. Problemin çözümü için yaygın olarak ortaya atılan çözüm önerisi Rus birinin gelip onları yönetmesidir. Bu durum da tabii ki Rusya’nın oldukça işine gelmektedir. Rusya Dağıstan’da kesinlikle başarılı bir politika izlemekte ve buradan her türlü çıkarı sağlamaktadır. Rusya, en güneyindeki farklı milletlerin bir arada yaşadığı bu coğrafyayı başarılı bir şekilde idare ederken, kendi güneydoğusunda aynı din mensubu bir halk grubunun onlarca yıldır başına bela olduğu Türkiye’nin belki de Rusya’nın Kafkaslardaki politikasından öğreneceği dersler vardır. 



Rusya'nın en eski kenti Dağıstan'da

Derbent Kalesinden Derbent'in ve Hazar Denizinin görünümü

Derbent Kalesi. Sadece Dağıstan'ın değil, tüm Rusya'nın en eski yerleşim yeri.

Dağıstan büyük bir yer olmamasına karşılık konuşulan onlarca ayrı lisan ve şiveyle tam bir dil cennetidir. Sovyetler döneminde sayıları 5 bini bulan en küçük etnik gruplara bile ana dilleriyle eğitim yaptırılıyor, onlara etnik kökenleri ve birinin diğerinden üstün olduğu öğretiliyordu. Hepsine öğretilen ortak tarih Rus tarihi, ortak dil Rusça, ortak edebiyat Rus edebiyatıydı. Velhasıl; bölgede geçmişten günümüze küçük ayrılıklar körüklenerek başkaldırının, ittihatın önüne geçilmektedir.

Osmanlı'dan bölgede kalan bir ailenin evi. 

Dağıstan’ı diğer Rusya eyaletlerinden ayıran en önemli özelliklerinden birisi buranın halkının oldukça dindar oluşudur. Kadınlar çoğunlukla başlarında eşarp ya da yazma ile sokağa çıkarlar. Bölgede yaşayan Ruslar bile bu durumu o kadar kanıksamışlar ki, onlardan da başı boynundan bağlı gezenler pek çoktur. Cuma günleri camiler tamamen dolarken sair zamanlarda da camiler boş kalmaz. 

Mahaçkale'de Türklerin yaptırdığı Cuma Mescid

Dağıstanlılar Rusların işgaline uğradıkları uğradığı zaman aslında Ruslardan daha büyük düşmanları vardı; o da aralarındaki iç mücadeleler. Dağıstanlıları bir araya getirip bağımsızlık mücadelesi verdirten ve dillerden dillere dolaşan kahramanlık öykülerini yazdıran yegâne şey İslam ve İslam’ın ümmetçi, birleştirici felsefesi olmuştur. Dağıstanlılar bu düşüncenin idrakine vardıkları ölçüde güçlü liderleri etrafında bir araya gelip bağımsızlık mücadelesi verebilmişlerdir. Günümüzde Rusya Federasyonu içinde Dağıstanlılar, bazı radikal İslamcılar dışında Rusya yönetiminden hoşnut gibi gözükmektedirler. Genel hâkim görüşe göre Dağıstan Rusya ile beraber daha güçlüdür, Rusya’sız Dağıstan bir hiçtir. Dağıstan’daki vaziyetin bu hale gelmesindeki en büyük etken Rusya-ABD arasındaki gergin ortamdır. Irak, Suriye gibi Arap ülkelerinde olanları kendilerine örnek alan Dağıstanlıların görüşüne göre Kafkaslarda güçlü bir Rusya olmazsa, Dağıstan da dâhil tüm Kafkaslar Amerikalıların sömürgesi haline gelir. Bunu da hiçbir Dağıstanlı istememektedir. 

Dağıstan halkı II. Dünya Savaşı'nda tüm Sovyetler gibi çok kayıp vermiştir ve her yıl 9 Mayıs'ı en az Moskova'lılar kadar çoşkulu olarak kutlamaktadır.

Kafkas halklarının içinde Dağıstanlılar da yayılmacı Rus politikaları yüzünden özellikle 19. yüzyılın ilk yarısından itibaren büyük zulümlere maruz kalmışlardır. Birçok Dağıstanlı halkı vatanlarından uzaklarda sürgün olarak yaşamak zorunda kalmıştır. Kafkasları işgal ederek buranın halklarını topraklarından süren Ruslar, Kafkas halklarının ülkelerinden atılmalarının sebebi olarak uzun yıllar, Kafkasya’daki din adamları ve toplumlarının önde gelen bazı kimseleri (Şeyh Şamil, Hacı Murad, Gazi Muhammed gibi) gösterilmiştir. Bu insanlar, hain, Osmanlılar ve İngilizler ile işbirliği yapan kimseler olarak lanse edilmiştir. Sanırım bir halkın tarihine bundan daha büyük haksızlık yapılamaz. Rusların kendileri de tarihin çeşitli dönemlerinde İngilizlerle, Osmanlılarla, Fransızlarla hatta ve hatta bugün düşmanı olan Amerikalılarla işbirliği içinde olmuştur. Bunun en güzel örneğini II. Dünya Savaşı’nda gördük. Rusların hiçbir bilimsel veriye dayanmayan ve tamamen ideolojik bir takım saplantılarla yaptığı bu tür yorumlar, tarihte böylesine inanılmaz direniş mücadelesi veren Dağıstan halkının gerçek manasıyla anlaşılmasını engellemiştir. Günümüzde Rusların hakimiyeti altında olan Dağıstan’da Rus çarlarının ve Stalin, Lenin ve diğer devrimci kişilerin heykelleri her yeri süslemektedir Tolstoy gibi büyük Rus edebiyatçısının övgüyle bahsettiği, kahramanlıklarını kitaplaştırdığı (Hacı Murad kitabı) İmam Şamil’in Hacı Murad’ın varlıkları onlar kadar ön plana çıkarılmamaktadır. 

Dağıstanlıların Ruslar karşısında asimile olmamalarını, bir araya gelip tek yumruk halinde Rusya’ya karşı savaşıp direnebilmelerini İslamiyet’e borçludurlar. İslamiyet burada kuvvetli olarak yayılmıştır. Dağıstanlılar arasında kurulan federasyon, İslamiyet’in itici gücünden kaynaklanmaktaydı.  

Sovyetler birliğinin parçalanması üzerine Rusya sınırları içerisinde kalan Dağıstan, geleneksel yeni Rus siyaseti ile bir kez daha karşılaştı. Rusya, Güney Kafkasya’da bağımsızlığına kavuşan Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan gibi ülkelerden adeta Sovyetlerin dağılmasının intikamını alırcasına bir politika yürütmekte ve her fırsatta onların yumuşak karınlarına darbeler vurmaktadır. Dağıstan’ın içinde yer aldığı Kuzey Kafkasları ise Rusya, demir yumruk ile yönetme yoluna gitmiştir. Yani Dağıstan, Sovyetlerin dağılmasından sonra da Çarlık Rusya’sından beri devam eden tipik Rus politikalarının kıskacından kendisini kurtaramamıştır. Rusya, bölgede aşiret ve klanvari bir sosyal yapılanmaları muhafaza ederek geleneksel sömürgeci Rus taktiğiyle halkları gruplara böldü ve kendisine yandaş liderler ve çıkar grupları oluşturarak bölgeyi sıkı kontolü altında bulundurmaktadır. Sovyetler dağıldıktan sonra Rusların bölgede bir müddet zayıf kalmasından faydalanmak isteyen Dağıstan halkları kendilerini toparlama fırsatı yakaladılar. Rusya’nın dopal olarak bölgeyi tekrar kontrol altına almak istemesi bölgeyi yeniden bir ateş hattına çevirdi. 

Ruslar, bölgede en büyük koz olarak günümüzde Rus dilini tutmaktadır. Bunun idrakinde olan Rusya, Dağıstan’da çok büyük bir Rusça harekatı yürütmektedir. Hatta Rusya’nın en iyi Rusça öğretilen kurslarının ve fakültelerinin Kafkaslarda olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Diğer taraftan okullarda yeni nesile ‘’Büyük Rusların medeni ve modern yolundan ilerlemenin en iyi seçenek olduğu, bunun dışına çıkmanın ise cahilliğin, geriliğin, yobazlığın ve barbarlığın yolu olduğu’ düşüncesi aşılanmaktadır ve bu konuda son derece başarılı olmaktadır. Zira günümüz Dağıstan gençliği Putin’e ve Rusya’ya son derece bağlıdır. Bundan dolayı teorik olarak Dağıstan Müslümanlarının (genel olarak Rusya Müslümanlarının) tümünün Moskova karşıtı olması gerektiği inancı doğru olamaz. Bu türden bir düşünceye Türk düşünürler sıklıkla kapılmaktadır fakat bu bölgedeki, kimlik ve siyasi değişiklikler arasındaki ilişkileri yanlış okumuş olma durumunu ifade eder. Dağıstan gibi Rusya’da en radikal Müslümanların yaşadığı bir yerde bile insanlar siyasi düşünce ve tercihlerini kişisel bazda Müslümanlıktan ayrı şekillendirmektedirler. Bölgede siyasi düşünce, ya da siyasi tercih dediğimiz durum, mevcut şartlara göre değişbilmektedir. İnsanlar, kalkınlalarına, ekonomilerine en faydalı olacak seçeneği tercih etmektedirler. Rusya ile Amerika arasındaki gerilimlerin de büyük etkisiyle günümüzde insanlar kendilerini Putin’e yanaşarak güvende hissetmektedirler. Çünkü onlara göre güçlü bir Rusya’sız Dağıstan, kısa zamanda Amerika tarafından işgal edilecektir ve Obama’ya karşın Putin çok daha mantıklı bir seçenektir onlara göre. Putin de Kafkaslarda kartlarını çok iyi kullanmaktadır. 



Mahaçkale'de sokakta bir tabelada asılı arananlar listesi. Vahhabilik hareketi bölgede büyük tehlike olarak görülmekte ve bu harekete karşı ciddi önlemler alınmaktadır.


Bölgede yeniden uyanış ve bağımsızlık yolunda en büyük birleştirici unsur ve Rusya Müslümanlarının en önce gelen milli kimlik öğesi olan İslam’ın 11 Eylül sonrasında Ruslar tarafından kararlılıkla terörizmle eşdeğer tutulması Dağıstan Müslümanlarının milli kimliklerini sulandırmaktan başka bir amaç gütmemektedir. Dağıstan, hatta genel olarak Kuzey Kafkasya gibi küçük milli ve etnik grupların çeşitli çatışma argümanlarıyla bir arada yaşamalarına karşın genel bir İslami yöneliş, onlar arasındaki milli etnik çizgileri aşarak, onları bir birlik haline getirebilecek en güçlü araç olarak görünmektedir. Bu yüzden Rusya, milli hareketlenmelerle mücadele ederken, asıl mücadeleyi İslama ve İslami uyanışa karşı vermiştir. Putin tıpkı II. Katerina’nın geçmişte yaptığı gibi bir İslam modeli geliştirmiştir. Putin’in bu siyasetinde başarısız olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak Rusya’nın bütün bu siyasetlerine rağmen Kuzey Kafkasya’daki gerek milli direniş, gerekse milli uyanış hareketleri bölgede dengeleri her an değiştirecek bir güce sahiptir.



KAYNAKÇA

Baddeley, John, F. (1989), Rusların Kafkasya’yı İstilası ve Şeyh Şamil, (Çev. Sedat Özden). İstanbul: Kayıhan Yayınları.
Baddeley, John, F. (1995), Rusların Kafkasya’yı İstilası ve Şeyh Şamil, (Çev. Sedat Özden). İstanbul: Kayıhan Yayınları.
Baştav, Şerif, ‘Hazar Kağanlığı Tarihi’ Tarihte Türk Devletleri, I:139-181. Ankara: Ankara Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları.
Benningsen, Alexandre – Lemercier Chantal Quelquejay, Sufi ve Komiser, Akçağ, Ankara, 1988.
Bice, Hayati, (1991), Kafkasya’dan Anadolu’ya Göçler, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. 
Dzidzoyev, V. (1995), ‘Kafkasya Savaşları Hakkında İki Farklı Düşünce.’ (Çev. Ufuk Tavkul’), Kırım Dergisi, 3 (10), 44-46.
Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, VII. Kitap, C. II, İsstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2003. 
Gökçe, Cemal, (1979), Kafkasya ve Osmanlı İmparatorluğunun Kafkasya Siyaseti, İstanbul: Şamil Eğitim ve Kültür Vakfı Yayınları.
Göztepe, Tarık Mümtaz, (1961), İmam Şamil. Kafkasya’nın Büyük Harp ve İhtilal Kahramanı, İstanbul. 
Grousset, Rene, Bozkır İmparatorluğu, İstanbul: Ötüken Neşriyat, 1980. 
Güler, Halit, Sovyetler Birliği’ndeki Türkler Gezi Notları, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1990. 
Hizal, Ahmet Hazer, (1964), Kuzey Kafkasya: Hürriyet ve İstiklal Davası, İstanbul: Orkun Yayınları. 
Kırgızoğlu, Fahrettin, (1992), Yukarı Kür ve Çoruh Boylarında Kıpçaklar, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Kurat, Akdes Nimet, (1993). Rusya Tarihi- Başlangıçtan 1917’ye Kadar, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Kurat, Akdes Nimet, (2014), Rusya Tarihi- Başlangıçtan 1917’ye Kadar, (6. baskı), Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Luxembourg, N. (1998), Rusların Kafkasları İşgalinde İngiliz Politikası ve İmam Şamil, İstanbul: Kayıhan Yayınları. 
Muhammedoğlu,  Aliyev Salih, ‘’Derbent’’ İslam Ansiklopedisi, c.9, T.D.V. Yayınları, İstanbul, 1994.
Şemseddin Sami, Kâmus’ul- Âlam, Mihran Matbaası, İstanbul,1308/1891. 
Tavkul, Ufuk, (2007), Kafkasya Gerçeği, Selenge Yayınları, İstanbul.
Wagner, Moritz, (1999), Kafkas-Rus Savaşında Çerkezler- Çeçenler- Kazaklar ve Gürcüler, (Çev. Sedat özden), İstanbul: Kayıhan Yayınları. 
Yıldız, Muharrem, (2006). Dünden Bugüne Kafkasya, İstanbul: Yitik Hazine Yayınları. 
Yılmaz, Hasan, Kaşıkçı, N., Tarihin Sıkıştığı Coğrafya: Kafkasya, Elips Kitap, Ankara, 2006.

21 Haziran 2015 Pazar


Важнейшим экономическим условием построения социализма В. М. Ленин считал превращение СССР в могучую индустриальную страну, что являлось решающим условием создания материально-технической базы социализма. Для этого необходимо было в короткие сроки преодолеть хозяйственную разруху страны, восстановить народное хозяйство, улучшить условия жизни рабочих и крестьян. Уже весной 1918 года Советская Республика сосредоточила свои усилия на восстановлении народного хозяйства. Вместе с тем перед страной стояла главная задача социалистической револгоции строительство экономического фундамента социализма. 

Первым перспективным планом хозяйственного строительства России был план ГОЭЛРО (принят в декабре 1920 года), в основу которого легли ленинские идеи электрификации всей страны. В. 14. Ленин придавал плану ГОЭЛРО величайшее значение. Сен назвал его второй программой Коммунистической партии. Именно в это время родилось всеитирно известное ленинское определение: Коммунизм это есть Советская власть плюс электрификация всей страны».

уже в первые годы построения социализма страна Советов направила свои усилия на развитие социалистической промышленности, транспорта, сельского хозяйства на базе электрификации страны. Началась активная работа по осуществлению плана ГОЭЛРO. 

Ленинский план построения социализма предусматривал прежде всего социалистическую индустриализацию страны. Развитие крупной промышленности было одним из важных условий ликвтдции экономической отсталости страны. Уже в начальный период индустриализации Коммунистическая партия правильно определила пути и методы осуществления этой задачи. В первые годы индустриализации развивалось промышленное производство, шла реорганизация старых предприятий. 

В 1925 году советский народ в основном закончил восстановление народного хозяйства, но страна оставалась отсталой, аграрной. Промышленность давала 1/3 всей продукции народного хозяйства. 

К концу восстановительного периода в СССР были созданы необходимые экономические предпосылки для осуществления ленинск-го плана социалистического строительства, прежде всего индустриализации страны. 

В декабре 1925 года ХIV съезд партии определил курс страны на социалистическую индустриализацию, с тем чтобы превратить СССР ИЗ страны, которая ввозит машины, в страну, производящую машины Индустриализация стала основным условием технической реконструкции всего народного хозяйства. XIV съезд партии, который вошел в историю как съезд индустриализации, выдвинул ее основную задачу -развитие производства средств производства. 

Советский Союз находился в окружении капиталистических государств. Необходимо было быстрыми темпами создавать тяжелую промышленность и на ее основе реконструировать все народное хозяйство, укрепить обороноспособность первого в мире социалистицеского государства. 

После XIV съезда партии началась техническая реконструкция старых и строительство новых заводов. Они стали производить тракторы, автомобили, новые машины. Строился крупнейший в Европе Сталинградский тракторный завод, Горьковский автомо6ильный завод, Днепровская гидроэлектростанция, Ростовский завод сельскохозяйственного машиностроения и другие предприятия. В 1927 году производительность труда в промышленности повысилась на 15%. 

Стана превратилась в огромную строительную площадку, где днем й ночью строились новые крупные предприятия, старте заводы вооружались самой передовой техникой. 

В середине 20-х годов стало ясно, что план ГОЭЛРО будет выполнен досрочно.

Решающее значение для превращения СССР из аграрной в индустриальную страну имело успешное выполнение пятилетнего плана развития народного хозяйства (1928-1932 гг.). 

За первый год пятилетки намного увеличился объем продукции тяжелой промышленности. В стране возникли новые отрасли промышленности: тракторная, автомобильная, авиационная, химическая. К концу 1932 года удельный вес промышленной продукции во всей продукции народного хозяйства вырос до 70 %. 

В результате выполнения первого пятилетнего плана был создан фундамент социалистической экономики. За годы пятилетки бы ло построено 1500 новых промышленных предприятии, среди них магнитогорский и Кузнецкий металлургические комбинаты. Создание новых заводов и фабрик потребовало дополнительной рабочей силы. К кончу 1930 года в СССР была полностью ликвидирована безработица. 

Значительные успехи были достигнуты в электрификации страны. За первую пятилетку во много раз увеличилась выплавка чугуна, стали, добыча угля, нефти. Первая пятилетка была выполнена досрочно. Вторая пятилетка (1933-1937 гг.) взяла курс на завершение социалистической реконструкции всего народного хозяйства, построения социализма в СССР. 

В годы второй пятилетки было построено и полностью реконструировано 4500 крупных промышленных предприятии. Продукциsг социалистической промышленности к конйу 1937 года увеличилась более чем в 2 раза по сравнению с первой пятилеткой, а по сравнению с 1928 годом выросла в 4,5 раза. По объему промышленной продукции СССР уже к 1937  году вышел на первое место в Европе и на второе - в мире. 

Важна оссбенность социалистической . индустриализации состояла в том, что она обеспечивала повышение материального и культурного уровня трудящихся. В результате выполнения плана второй пятилетки заработная плата рабочих увеличилась более чем в 2 раза. 

Социалистическая индустриализация вызвала  интенсивный рост рабочего класса. Значительно повышался его производственны, технический и культурный уровень. 

Из ранее отсталой СССР превратился в передовую индустриальную страну.